9 Ocak 2016 Cumartesi

FETİH

 Dünyanın her yerinden insanların gönlünü fethetmiş bu şehrin fethi tek başına bir efsanedir. İstanbul'un fethi tarihin en önemli olaylarındandır. İşte bu yüzdendir ki adına diğer tarihi olaylardan çok daha fazla kitaplar yazılmış, filmler çekilmiş ve bir çok tartışma yapılmıştır.  Çünkü İstanbul sadece günümüzde değil her devirde dünyanın göz bebeği olmuştur.

              "Eğer dünya tek bir ülke olsaydı,başkenti İstanbul olurdu"
                                                                    -Napoleon Bonaparte

         İstanbul gelenin büyüsüne kapılıp gitmek istemediği, gelemeyenin buruk olduğu ve içinde yaşayanın da bırakmak istemeyeceği bir şehirdir. Böylesine baş döndürücü bir şehir tarihte de bir çok devleti bir birine düşürmüştür. Fatih Sultan Mehmet'in bu zaferinin üstüne bir çok efsane kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Bu yazıda İstanbul'un fethi ile ilgili efsaneleri derledim.



ŞU KÜÇÜK ÇELEBİ BİR BÜYÜSÜN

      Tasavvuf alimlerin kerametleri hep beni etkileyen hikayelerdir. O dönemlerde de sözlerine itimat edenler çoğunluklarmış. İşte büyük mutasavvıf Hacı Bayram Veli ile ilgili bir efsane;

     "Hacı Bayram Veli Edirne'ye geldiğinde iki yaşındaki Fatih'in babası Sultan Murat ona:

        -Şeyhim ben İstanbul'u alabilecek miyim ? diye sordu. Hacı Bayram veli ses çıkarmayınca Sultan Murad tekrar sordu. Hacı bayram Veli bir müddet sonra:
        -Sulatnım, İstanbul'u zapt etmek sana nasip değil! der.
      Sonra Şehzade Mehmet'i göstererek:
        -Şu küçük Çelebi hele bir büyüsün de seninle o zaman konuşuruz."
     (İstanbul'un 100 Efsanesi/70)


UBEYDULLAH AHRAR

     Okuduğumda en çok etkilendiğim efsanelerden bir tanesi. Bir mucizeyi anlatan bu efsane tüylerimi diken diken etti diyebilirim.Ubeydullah Ahrar hakkında araştırma yaparken bir çok böyle kerametin olduğunu gördüm. Efsaneyi sizle bire bir paylaşacağım:
         
        “Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, bir gün öğleden sonra, âniden atının hazırlanmasını istedi. Atı
hazırlanınca, binip Semerkant’tan süratle çıktı. Talebelerinden bir kısmı da ona tâbi olup, tâkib ettiler. Biraz yol aldıktan sonra Semerkant’ın dışında bir yerde talebelerine; “Siz burada durunuz!” buyurdu.Sonra atını Abbâs Sahrâsı denilen sahrâya doğru sürdü. Talebeleri arasındaMevlânâ Şeyh adıyla tanınmış bir talebesi, bir müddet daha peşinden gidip tâkib etmişti. Bu talebesi şöyle anlattı: “Hâce Ubeydullah-ıAhrâr hazretleri ile sahrâya vardığımızda, atını sağa sola sürmeye başladı. Sonra birdenbire gözden kayboldu.”

Ubeydullah-ı Ahrâr daha sonra evine döndüğünde, talebeleri nereye ve niçin gittiğini sorduklarında; “Türk Sultânı Sultan Muhammed Hân (Fâtih), kâfirlerle harbediyordu. Benden yardım istedi. Ona yardım etmeye gittim. Allahü teâlânın izniyle gâlib geldi. Zafer kazanıldı” buyurdu.


Bu hâdiseyi nakleden ve Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin torunu olan Hâce Muhammed Kâsım, babası Hâce Abdülhâdî’nin şöyle anlattığını nakletmiştir: “Bilâd-ı Rûm’a (Anadolu’ya) gittiğimde, Sultan Muhammed Fâtih Hânın oğlu Sultan Bâyezîd Hân, bana, babam Ubeydullah-ıAhrâr’ın şeklini ve şemâilini târif etti ve; “O zâtın beyaz bir atı var mıydı?” diye sordu. Ben de târif ettiği bu zâtın, babam Ubeydullah-ı Ahrâr olduğunu ve beyâz bir atının olup, bâzan ona bindiğini söyledim. Bunun üzerine SultanBâyezîd Hân, bana şöyle anlattı: Babam Sultan Muhammed Fâtih Hân bana şunları dedi: “İstanbul’u fethetmek üzere savaştığım sırada, harbin en şiddetli bir ânında, Şeyh Ubeydullah-ı Ahrâr Semerkandî’nin imdâdıma yetişmesini istedim. Şekil ve şemâilini târif ederek şu vasıfta ve şu şekilde ve beyaz bir at üzerinde bir zât yanıma geldi; “Korkma!” buyurdu. Ben de; “Nasıl endişelenmeyeyim, küffâr çok.” dedim. Ben böyle söyleyince, elbisesinin yeninden bakmamı söyledi. Baktım, büyük bir ordu gördüm. “İşte bu ordu ile sana yardıma geldim. Şimdi sen falan tepenin üzerine çık, üç defâ kös vur ve orduna hücûm emri ver.” buyurdu. Emirlerini aynen yerine getirdim. O da bana gösterdiği ordusuyla hücûma geçti. Böylece düşman hezîmete uğradı. İstanbul’un fetih işi gerçekleşti.”

 (İstanbul'un 100 Efsanesi/73)

YAVEDUD SULTAN 

       Büyük ses getirmiş efsanelerden bir tanesi. Bu konuda az bile ilgi çekmiş diyebiliriz. Fazlasıyla etkileyici ve akıl almaz bir efsane.

Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u kuşatırken, kuşatmanın neden o kadar uzun sürdüğünü ve Bizanslıların nasıl o kadar dayanabildiklerini merak ediyor ve ordunun şeyhi olan Akşemseddin’e bunun nedenini soruyor. Akşemseddin, Konstantiniye ‘de Yavedut Sultan isminde çok inançlı birinin olduğunu ve Konstantiniye’nin Osmanlıların eline düşmemesi için içten dua ettiğini anlatıyor. İstanbul’un fethinin ancak Yavedut Sultan öldükten sonra gerçekleşeceğini söylüyor ve Yavedut Sultan’ın tam elli gün sonra öleceğini bildiriyor Sultan Mehmet’e. Kuşatma gerçekten elli gün daha sürüyor.
İstanbul Osmanlıların eline geçtikten bir gün sonra Sultan, Ayasofya’yı ziyaret ediyor ve orada göğsünde kan rengi bir yazıyla Yavedut yazan bir ceset bulunuyor. Bunu gören ve Sultan’a refakat eden Şeyh, Sultan’a ‘İşte kuşatmanın o kadar uzun sürmesi bu adamın dualarındandır, Padişahımıza bildirmiştik bunu’ diyor. Etraftaki Şeyhler cesedi yıkamaya kalkışınca, bir ses duyuluyor; ‘Yıkamayın! O şimdi yıkanmış ve cennete kabul edilmiştir bile, onu toprağa verin.’ Şeyhler, tabii ki şaşkın kalıyorlar, cesedi tabuta koyuyorlar.
 (İstanbul'un 100 efsanesi/74-75)

FATİH'İN VASİYETİ

Beni düşündüren bir efsane oldu bu efsane. Acaba o günler yakın mı ya da geldik mi zaten? Savaşlar atlatıldı İstanbul gitmedi peki savaş olmayınca farketmeden gidiyorsa ?
Fatih İstanbul'a geldiğinde Ayasofya'da bir keşiş görürler. Onu huzura çıkarırlar ve neden zindana atıldığını sordular ve o da fala baktığını ve Türklerin İstanbul'u alacağını söylediğinde Konstantinos'un kızararak onu zindana attığını anlatır.Bunun üzerine Fatih de İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını istedi. keşiş:
     - İstanbul Türklerin elinden savaşla çıkmayacak. Lakin öyle bir zaman gelecek ki ellerindeki emlak ve toprak azalacak; bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.

Bunu duyan Fatih ellerini gökyüzüne kaldırarak "İstanbul'da edindiği yerleri yabancılara satanlar Tanrı'nın gazabına uğrasınlar..." dedi.
(İstanbul'un 100 Efsanesi//83)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder